Geldik olimpiyatların 3. gününe… Her şey biraz daha normale dönüyor gibi… Örneğin yağmur yağmıyor, metrolar da birkaç bölge hariç sorunsuz çalışıyor… Üstüne üstlük gece hayatı da zirve yapmış durumda… Artık arka arkaya madalya, rekor haberleri gelmeye başladığı için arka pencereden fazla bakan da yok…
Yağmur kesildiği için ve güneş de yüzünü net bir şekilde gösterdiğinden olsa gerek pazar sabahı neredeyse bütün Paris’te yaşayanlar ya yürüyor ya da koşuyordu… Ara sokaklar sporunu yapan yerlisi, turistiyle doluydu. Ana sokaklara gelirsek; o artık bıktırıcı seviyeye gelen güvenlik yine karşınıza dikiliyor. Benim otelim şehrin çok merkezi bir yerinde, Opera semtinde. Yürüyerek bir saat içinde şehrin en bilinen yerleri; Eyfel Kulesi, Etol ve Louvre Müzesi’ne ulaşmam mümkün…
ÇILDIRTAN GÜVENLİK
Sabah ilk iş olarak müsabakalara gitmeden Louvre Müzesi’nin o devasa bahçesine gittim. Olimpiyat açılışı sırasında meşalenin yanmasıyla gördüğümüz o meşhur olimpiyat ateşi balonunu bahçeye getirmişlerdi, benim de amacım onu görmekti. Boynumda akreditasyon kartım olmasına rağmen istisnasız 7 kez güvenlik kontrolünden geçtim. Gerçekten artık çok rahatsız edici boyutta bu güvenlik önlemleri. Paris’e parça parça gelmeye devam eden spor kafileleri önce havaalanındaki o çıldırtan güvenlik kontrolünden, sonra da olimpiyat köyüne giderken şehirde yakalandıkları önlemlerden yakınıp duruyorlar… Haksız da sayılmazlar.
Hafta sonları abartısız söylüyorum 100 binlerce insanı konuk eden Champs-Élysées Bulvarı alabildiğine polis, asker, atlı polislerle dolu. Bir tarafta o meşhur jandarma diğer tarafta da özel tim işin cabası. Yılın bu zamanları turist akınına uğrayan Paris şu anda yerli turisti bile arar durumda.
Şu sıralarda kafilelerden gelen en büyük şikayet tesislere ulaşmakta yaşadıkları zorluklarla ilgili. Olimpiyat Köyü’nden çıkıp da salona gidecek sporcular içinde kaybolmayan çok az. 30 dakikada gidilecek yere bir saatte gittiklerinde mutlu oluyor insanlar. Çünkü spor kafilelerini taşıyan otobüs şöförlerinin neredeyse tamamı Paris dışından gelmiş. Ellerinde GPS sistemi olmasına rağmen kaybolup duruyorlar.
EYFEL’İ GÖRMEDEN GİDENLER
Paris deyince ilk akla gelen Eyfel Kulesi’dir. Paris’e gidip de burayı görmemek neredeyse ayıp sayılır. Ama olimpiyatlar yüzünden şimdi bırakın turistleri, yerli halk bile hatta Eyfel’in yakınında oturanlan dahi Eyfel’i görmekten mahrum. İkonik kulenin bir kilometre yakınına yaklaşmak yasak. Nehirin öte tarafından belki mesafe 400-500 metre kısalıyor ama dibine gitmek, fotoğraf çektirmek, kulenin demir ayaklarına dokunmak mümkün değil. Etrafına öyle bir güvenlik çemberi oluşturulmuş ki bazı polisler bile bunu aşmak için amirlerinden izin istiyorlar. Sürekli Eyfel Kulesi ve o bölgeyle ilgili terör ihbarları geldiği için bu şekilde güvenlik önmeli almış Fransızlar. Elbette bu durum olimpiyat dışında turistik seyahat yapan insanları bir hayli kızdırıyor. Özellikle çocuklarıyla gelmiş Amerikalı aileler bu konuda büyük reaksiyon gösteriyor.
PEYNİR VE KAHVE SALGINI
Paris’te şu sıralar sporcusundan gazetecisine, yöneticisinden sıradan turistine kadar hemen hemen herkes peynir ve kahve peşinde koşuyor. Bazı bölgelerde şaşırtıcı biçimde Fransız peynirlerinin çok ucuz olması ve ayaküstü peynir, şarap, kahve ikramlarının fazlaca yapılması talepleri artırmış durumda. Açıkcası peynirin kalitesini tartışabiliriz, ama sonuçta klasik Fransız peynirini yemeyeni neredeyse dövüyorlar. Bu arada bir de Hipopotamus restoranlarına hücum var. Paris’te en uygun et ürünlerini yiyebileceğiniz zincir restaurantlarda gerçekten çok uygun fiyata antrikot yemek, hamburger yemek mümkün. Böyle olunca da bu yerlerde ciddi kuyruklar görüyorsunuz.
OLİMPİYAT KÖYÜ ÇİLESİ
Gelelim Olimpiyat Köyüne… Geçmiş dönemdeki olimpiyatlarda gazeteciler randevuyla köye girebilme imkanı bulurlardı. Kafilemizin konakladığı otele kadar gider talep ettiğimiz sporcular ya da antrenörlerle röportaj yapar hatta orada tüm günümüzü geçirip daha sonra çıkabilirdik. Şimdi ne mümkün… Yine karşımızda koca bir güvenlik duvarı var. Randevunuzu alıyorsunuz, Olimpiyat Köyü’ne gidiyorsunuz, köyün ana giriş kapısından içeri mevcutlu olarak götürülüyorsunuz, sonra bir ara bölgede sizi bekletiyorlar. Ardından ziyaretine gittiğiniz kişinin içeriden gelmesini bekliyorsunuz, o da güvenlikten geçiyor ana bölgeye geliyor, burada röportajınızı yapıyorsunuz. Doğal olarak çok zor oluyor.
Sporcular ya ana bölgeye gelmek istemiyor ya da kafilenin kaldığı konaklama merkezi ile ana bölge arası uzun olunca süreniz kısalıyor. Tepenizde bir güvenlik öyle boş boş bekliyorsunuz. Görünen o ki başta bizim medyamızda olmak üzere çok az sayıda başarılı sporcu ile ilgili röportaj çıkacak. Bunun suçlusu sporcu ya da yöneticiler değil emin olun bu uygulamadır.
BUNU DA GÖRDÜK YA!
Gelelim dünün en ilginç olayına… Aslında biz Türkler için ilginç değil ama Parisliler için oldukça şaşırtıcıydı. Olay şu; gece 11 sularında Paris’in bir kısmı karanlığa gömüldü. Çok uzun sürmedi bu elektrik kesintisi… Biz Türkler için 15 dakika önemli değildi ama Fransızlar tam bir şok içindeydi. Böyle bir şeye alışkın olmadıkları için jeneratör hak getire tabii… Hatta mumları bile yoktu. İnsanlar cep telefonlarının ışıklarıyla işlerini yapmaya çalıştılar. Bir süre sonra ışıklar geldi. Bir siber saldırı mıydı, yoksa aşırı bir yüklenme miydi bilinmez ama Paris’te elektriklerin gittiğine de şahitlik etmiş olduk.